Bilimkurgu Sadece Bilimkurgu Değildir

Müslüm Üzülmez

12-11-2019 22:28

Ergani’de yaşlı bir annem var. Zorunlu olmadıkça hiçbir çocuğunun evinde kalmıyor. Kendi evinde olmak ona huzur veriyor, kapım kapanmasın diyor. Böyle olunca da çocuklarından müsait olan gidip yanında kalıyor. Bu nedenle, Eylül-Ekim aylarında bir aya yakın yanında kaldım. Bu arada, 28 Eylül-6 Ekim 2019 tarihleri arasında düzenlenen Diyarbakır 7. Kitap Fuarı’nda İsmail Beşikci Yayınları standında imza günü etkinliğine katıldım.

Annemin yanındayken komşularından birinin ineğinin hasta olduğunu öğrendim. Anneme ineğin hastalığını sorduğumda; “İnek şen ve cinsel teninden sıvı gelince boğaya gelme (çiftleşme) dönemine girdiği düşünülerek veteriner çağırıyorlar. Veteriner yeni mezun, acemi biri olduğu için hayvanın hamile olduğunu anlamıyor ve hamile ineğe iğne vuruyor. İğne vurulduğundan bir hafta sonra hayvan karnında taşıdığı bir karış boyunda olan yavrusunu düşürüyor” açıklamasında bulundu.

Bu açıklama beni tatmin etmediği için yeniden sordum; “Anne, hamile ineğe ne iğnesi vurmuşlar?” diye. Annem; “Oğlum, inekler artık dışarı çıkartılmıyor, güneş yüzü görmüyor, boğa yüzü görmüyor. Boğayla öyle bildiğin çiftleşmeler artık hiç olmuyor. Rahme tüp yerleştiriyorlar. Hamile olan ineğe tüp yerleştirilince inek hastalanıp yavrusunu düşürüyor” diye deneyimli bir hayvan yetiştiricisi olarak açıklamasını sonlandırdı.

Bu “boğa yüzü görmeme” ve “rahime tüp yerleştirme” olay benim hem ilgimi çekti hem de biraz düşündürdü. Bir tanıdıktan konuya ilişkin bilgiler edindim. Bu bilgilere göre sperm (tohum) vajinadan enjeksiyonla ineğin rahmine püskürtülüyor. İnek sahipleri önceden ineklerin cinsine göre: Örneğin; süt için Montofon-Esmer, et için Holstein-Siyah Alaca, hem et hem süt için ise Simental-Sarı Alaca gibi özellik ve cinslerine göre, ineklerin fotoğraflarına bakarak sperm (tohum) siparişi veriyorlar. Bu duyduklarımı bilimkurgunun gerçek yaşamda hayat bulması, bariz bir şekilde pratikte varlığını sürdürüyor oluşu olarak düşündüm. Demek ki, bilimkurgu sadece bilimkurgu değilmiş, yaşamı yeniden kurgulamakmış.

Bugün hayvanlara uygulanan bu yöntem, yarın insanlarda bir yaşam biçimi olmayacağını kim söyleyebilir? “Yapay döllenme”, “tüp bebek”, “kiralık anne” gibi kavram ve uygulamalar günlük yaşantımıza girmiş bulunmaktadır zaten. Gelecekte kadınla erkek cinsel temasta bulunmadan sperm bankalarından aradıkları özelliklere sahip alacakları spermlerle kadınlar kendilerini dölleyecekler gibi. Erkeklerin ise nasıl çocuk sahibi olacakları şimdilik belirsiz. Ama belki de daha genel bir uygulamayla ten saç göz rengi, boy kilo özellikleri, erkek mi kız mı şeklinde cinsiyeti, atletik bir bedene mi yoksa derya küpü bir akla mı sahip olma gibi özelikler bir liste halinde belirlenerek bir eşya ya da ürün seçer gibi kataloglara bakarak insanlar Kuluçka İmalathaneleri’nden siparişle çocuk temin edecekler. Böylesi bir durumun gerçekleşmesi durumunda, cinsel birleşme ve sevginin ne olduğunu yaşamadıkları için cinsel birleşmenin çiçeklenip meyveye dönüşümü olan çocuklar bir nesne gibi sahiplenilecek. Anne ve babalar, çocukları kendi neslini devam ettiren canlarının bir parçası olarak değil, değerli bir varlık ya da nesne olarak göreceklerdir.

Ergani’deyken -tesadüf bu ya- annemin bana ineklerin “boğalarla öyle bildiğin çiftleşmeler de artık hiç olmuyor” dediği günlerde elimde Kanadalı yazar Margaret Atwood’un ütopya ve ütopya karşıtlığını birleştirerek üstopya adını verdiği tarzda 1985 yılında yazdığı Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanını okuyordum. Romanda sevgi ve aşk olmaksızın devletin yüce çıkarları gereği doğurgan kadınlar anlatılıyor. Adını İncil’den alan Gilead adında bir ülkede totaliter hiyerarşik bir yönetimin işbaşında olduğu, “zehirli bir çevre nedeniyle” doğurganlığın azaldığı ve nüfusta çok fazla bir azalmanın meydana gelişinden dolayı “hayatta kalabilecek çocuk doğurabilme kapasitesine” sahip olan kadınlar milli bir servet, kaynak olarak görülüyor. Doğurma özelliğe sahip kızlar/kadınlar ailelerinden koparılıp sıkı bir eğitimin ardından ıslah edilerek “ortak bir amaç uğruna” yönetimden sorumlu yüksek rütbeli Komutanların emrine “damızlık” olarak sunuluyor. Bu “yürüyen rahimler”, “üretken kadınlar” yalnızca üreme amaçlı kullanılıyor. Dış görünüme önem verilmiyor, fındık misali dış kabuğun hiçbir önemi yoktur, lazım olan içtir, çocuk doğurma organı rahimleridir. İstenen şey “karınları burnunda”, “yüklü” olmalarıdır. Cinsel ilişki “görev gereği”dir. İtaat etmeyenler, itiraz edenler, disiplinsiz davrananlar, isyan edenler “siyah minibüsler”le alınıp götürülür, onlardan bir daha haber alınmaz. Aşk, sevgi, tutku, arzu gibi kelimeler dillerinden ve yaşantılarından çıkarılmıştır. “Her kadından yeteneğine göre, her erkeğe ihtiyacına göre” temel slogandır.

Yazar bu romanında kadınları işlev ve giysilerine göre çeşitli kategorilere ayırmaktadır: Mavi giysili Komutan Eşleri, kırmızı giysili Damızlık Kızlar, donuk yeşil giysili kısır ya da yaşı geçmiş hizmet gören Marthalar, çizgili giysili hiyerarşinin en altında kalan fakir erkeklerin karıları Ekonokadınlar ve siyah giysili Dul kadınlar. Bunların dışında kalanlar Gayri-kadın olarak kolonilere ağır işlerde çalışmaya gönderiliyor ya da gemilere bindirilip okyanusun derin sularında balıklara yem oluyorlar. Erkeklerin durumu da kadınlardan çok farklı değil, doğurma özellikleri olmadıkları için ancak Komutan ve Komutan Eşlerine çocuk doğurtmanın dışında kalan işlerde hizmet sunmaktadırlar. Muhafızların bir kısmı polislik görevini yaparken bir kısmı da Komutanların hizmetinde çalışır, gençler genellikle Melek adıyla asker olarak cepheye ölüme gönderilir. Muhafızların ve Meleklerin kadınlarla birlikte olmaları yasaktır. Komutanlığa terfileri olunca ya da izin aldıklarında ancak bu hayalleri gerçekleşir. Kadınlarla birlikte olmak ve çocuk doğurtmak Komutanlara mahsus bir olaydır.

Margaret Atwood’un romanında çocukların dünyaya gelişinde doğurgan kadınlar rol oynar. Aldous Huxley’in 1932 yılında yazdığı ütopya karşıtı, yani distopik kurgu romanı Cesur Yeni Dünya’da ise çocuklar bir kadın tarafından değil, Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde dünyaya merhaba der. Çocukların özelliklerini de otoritenin temsilcileri belirler. Romanda, Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde üretilen ve toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırmayı uykuda eğitimle sağlayan, herkesin mutlu; herkesin çalışır ve herkesin eğlenir ve de “Herkes Herkes İçindir” olduğu güzel bir “Yeni Dünya” anlatılır. Kuluçkada fabrikasyon şeklinde seri üretilen insanlar görevlendirilecekleri işlere göre üretilir. İnsanlar: Çok akıllı, üstün insanlar, yöneticiler Alfa; Orta düzeyde akıl ve yönetim özelliği olanlar, ara kademede elemanları Beta; Akla çok az gereksinimi olanlar, işçiler Gama; akla azıcık gereksinimi olanlar, tarım işçileri Delta ve zekâdan yoksun olanlar, riskli ağır işlerde çalışanlar Epsilonlar şeklinde beş farklı kategoride sınıflandırılır. “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” temel sloganıdır.

Bu romanların bizlere bir şeyler anlattığına inanmaktayım. Derim ki, bu işin nereye varacağını bir düşünelim. Kadın erkek bedenini, erkek kadın bedenini tanımadan sipariş üzerine çocuk sahibi olacak. Erkek kadın bedeninin narin yumuşak tenine dokunmayacak, koklamayacak, okşamayacak, sevişmeyecek ve aşka, sevgiye dair sözcükleri telaffuz etmeyecek. Kadın erkeğin kollarında olmayacak, bedenine sarılmayacak, koklayıp okşamayacak, sevişmeyecek ve romantik ya da erotik sözcükleri arzuyla fısıldamayacak. Her iki cins cinsel hazın doyumuna varamayacak. Böylesi bir dünya arzu ettiğimiz dünya olamaz! Teknoloji, üzerinde her hangi bir kontrol olmayan dışsal bir kuvvetmişçesine sürekli gelişmektedir; dünyayı ve onunla ilişkilerimizi yeniden tanımlamaya zorluyor bizleri. Bu gelişmeleri ya doğal karşılayıp ayak uyduracağız ya da tepki gösterip beddua edeceğiz. Beddualarımızın bir işe yarayacağını pek düşünmüyorum, cin şişeden çıkmıştır geri dönüşü yok. “Zihnin yarattığı kelepçeler”den de kurtulmak lazım, tamam, ama ben yine de Gabriel Garcia Marquez’le aynı düşüncedeyim: “İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır.”

 

muslum.uzulmez@gmail.com

 

DİĞER YAZILARI Sömürgecilik ve Shakespeare’in Fırtına’sı 01-01-1970 03:00 Rüya, Rüya Yorumlama, Rüyam 01-01-1970 03:00 Rüyam ve “Mühendislik Felsefesi” 01-01-1970 03:00 Kör Talih, Lâl Tarih ve İki Mesaj 01-01-1970 03:00 Tarih ve Beklenen Öcalan Çağrısı  01-01-1970 03:00 Hegel Niçin Dil Konusunda Leibniz’i Eleştirir? 01-01-1970 03:00 Herkes Kendi Hayatının Yükünü Taşır 01-01-1970 03:00 “Toplam Kalite ve Süreç Yönetimi”ne Dair 01-01-1970 03:00 “Jiyana Nîvkuştiyan” 01-01-1970 03:00 Beşir Doğan Yoldaşımın Anısına… 01-01-1970 03:00 Hoşot (Dicle) Anıları ve Önemli Bir Öneri 01-01-1970 03:00 “Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı” Yazıma Gelen Yorumlar 01-01-1970 03:00 “Yaşam-Jiyan” Resim Sergisine Dair 01-01-1970 03:00 Güzel İnsan Kamil Sümbül’ün Ardından 01-01-1970 03:00 Hafız, İskân Azizoğlu ve Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Bir Çevirmen, Bir Kitap ve... 01-01-1970 03:00 Hafız, Nişo ve Kavalın Büyülü Gücü 01-01-1970 03:00 Eğitim Aykırı İnsanlar Yetiştirmeli 01-01-1970 03:00 Genç Bir Yazarımız: Neçirvan Bozkaplan 01-01-1970 03:00 HOROZLAR NEDEN ÖTÜYOR? 01-01-1970 03:00 Batman’dan Kızıl Bir Yıldız Kaydı 01-01-1970 03:00 Ses Evreninde Efsunlu Bir Rum Kızı: EFTALYA 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin...”(2) 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin…”(1) 01-01-1970 03:00 Dengbêj Gulo’nun Ardından Kılamlar Yetim Kaldı! 01-01-1970 03:00 Dengbêj Zifqarê Gulo’nun Ardından... 01-01-1970 03:00 4. Çermik Kitap Fuarı İzlenimlerim 01-01-1970 03:00 Bazı Şeyler Maalesef Unutulmuyor 01-01-1970 03:00 “Yok Sessizlikten Başka Sesimiz” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -3 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -2 01-01-1970 03:00 “Devlet Aklı İnsan Merkezli Olmalı” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar-1 01-01-1970 03:00 Öfkelilerin Öfkesi: “Yeraltı Edebiyatı” 01-01-1970 03:00 “Olası Bir Dicle Romanına Katkı” ve Hafız’ın Sözsüz Ezgileri 01-01-1970 03:00 Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur? 01-01-1970 03:00 Bilgisayarla tanışmam ve “kâinatın hâkimleri” 01-01-1970 03:00 Belalı Sevdalımız: MAKİNELER 01-01-1970 03:00 “Kara Yara”nın Romanı: Önce Kuşlar Öldü 01-01-1970 03:00 “Hafız Zülfo’nun Kavalı Ergani İstasyonunu İnletiyordu” 01-01-1970 03:00 Geçmişe Bir Yolculuk ve Bir Demet Şiir 01-01-1970 03:00 Recep Maraşlı’nın Kitabı: Pasolini’nin Filmi ve Diyarbakır 5 No’lu 01-01-1970 03:00 Teknolojik İşsizlik ve Gelecek Korkusu 01-01-1970 03:00 Ütopya, Distopya ve “Çalışılmayan Bir Dünya” Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri Üzerine 01-01-1970 03:00 Gül, Gulan, Anam 01-01-1970 03:00 Bir Fotoğraf Bazen Çok Şey Anlatır 01-01-1970 03:00 Fersûde [فرسوده]/ Erganili Mesud [ارغنيلى مسعود] 01-01-1970 03:00 Demokratik Tartışma Kültürü Üzerine 01-01-1970 03:00 Ukrayna-Rusya Savaşından Çıkardığım Bir Sonuç 01-01-1970 03:00 Kötülük ve Pislikler Çoğunlukla Kutsallık Adına Yapılır 01-01-1970 03:00 Tez ve Antitez Değiştiyse, Sentez de Değişmek Zorundadır 01-01-1970 03:00 Strateji, Gelecek, Kavramsal Tohumlar 01-01-1970 03:00 “Büyük Dönüşüm”, Korona, Geleceğimiz 01-01-1970 03:00 Elbet Gün Ağarır Anne(1) 01-01-1970 03:00 Cemal Süreya’nın Kanayan Yarası 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 “Bêje çiyayêreş, ceylanı nasıl yem ettin kurda” 01-01-1970 03:00 Düşünmenin Düşünülmesi 01-01-1970 03:00 Kardeşime Gece Gelen Şiir 01-01-1970 03:00 Brzezinski’nin Ölümünün Hatırlattıkları 01-01-1970 03:00 Arzu Hayatın Kayıtsızlık Ölümün Belirtisidir 01-01-1970 03:00 Erganililer Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Kongresinden İzlenimler 01-01-1970 03:00 Bedros Dağlıyan ve Dengbêjin Gölgesinde Taş Meselleri 01-01-1970 03:00 ÇERMİK HALKINA SAYGI İLE DUYURULUR, 01-01-1970 03:00 Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Sessiz Çığlığı 01-01-1970 03:00 Kumar, Dostoyevski ve Babam 01-01-1970 03:00 Sıradan Küçük İnsanlar… 01-01-1970 03:00 TÖS İle İlgili Arşivimde Bulunan Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Ergani’deki “Taş Mektep” ve Diyarbekir Eğitim Tarihi 01-01-1970 03:00 Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali 01-01-1970 03:00 Duygularım, Petersburg ve Dostoyevski’nin Acısı 01-01-1970 03:00 Çermik Dağlarında Gezer Bir Devrimci 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 Mavi Çarşaflar Altında Saklanan Acılar 01-01-1970 03:00 Yanlış Hesap Davos’tan Döndü Gibi 01-01-1970 03:00 Dicle İlk Öğretmen Okulu İle İlgili Aldığım Bir Yazı 01-01-1970 03:00 Dostum Misbah Hicri’nin ardından… 01-01-1970 03:00 Şiir Okuyan Garip Bir Adam 01-01-1970 03:00 Dönemin Marazi Belirtileri 01-01-1970 03:00 Hiçbir Şey Gerçekler Kadar Acı Değildir 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (II) 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (I) 01-01-1970 03:00 Evlerde Yapılan Rakılara Rakı Diyebilir miyiz? 01-01-1970 03:00 Bir Kitap ve Bir Mekân: GÖBEKLİ TEPE 01-01-1970 03:00 Bilimin Seyri, Paradigmalar ve COVID-19 01-01-1970 03:00 'Sosyal Mesafe' mi, 'Fiziksel Mesafe' mi? 01-01-1970 03:00 Kara Bulutlar Tepemizde Dolanıyor 01-01-1970 03:00 Kahveler Tek Başına İçildiği İçin Tadı Yok 01-01-1970 03:00 Şairimiz Vecdi Subaşı’yı Yitirdik 01-01-1970 03:00 Kavalından Çıkan Sesle Bütünleşen Kavalcı:HAFIZ ZÜLFİ YOKUŞ(1) 01-01-1970 03:00 Kavalcı Hafız Zülfi Yokuş’la İlgili Bir Düzeltme 01-01-1970 03:00 Harika Bir İnsan Hakkında Harika Bir Kitap: Karanlıktaki IşıkYILMAZ GÜNEY 01-01-1970 03:00 Çiçek Kar Altında Yeşerir 01-01-1970 03:00 Şampanya İçerek Yaşamdan Ölüme Geçen Ölümsüz:Anton Çehov 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Gömülü Şamdan ve Satranç 01-01-1970 03:00 “Savaş ve Amerikan Ekonomisi” 01-01-1970 03:00 Önce Beyazken Sonra Neden Kırmızı Oldu Gül? 01-01-1970 03:00 İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932) 01-01-1970 03:00 İyi Kötü, Güzel Çirkin… 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (II) 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (I) 01-01-1970 03:00 Ben Sevgili Dayımı Türkiye Önemli Bir Değerini Yitirdi 01-01-1970 03:00 Bahar, Gül ve Bir Mayıs 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-2 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-1 01-01-1970 03:00 Akıllı Makinelere Hapsedilmiş Bir Gelecek 01-01-1970 03:00 Yapay Zekâya Kai-Fu Lee’nın Yaklaşımı-2 01-01-1970 03:00 Yapay ZekâyaKai-FuLee’nın Yaklaşımı-1 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 Amerikan Soğanı ve Soğanın Marifetleri 01-01-1970 03:00 İki Dosttan İki Kitap – Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Bazı şeyleri unutmamak için yazmak Lazım 01-01-1970 03:00 “İdama Yürüyen Adam” 01-01-1970 03:00 “Arkamdan kimse ağlamasın” 01-01-1970 03:00 Karanlıkta Ne Çiçek Açar Ne Düşünce Filizlenir 01-01-1970 03:00 Tarım ve Uygarlığın Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Dünyada Madenciliğin İlk Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Ergani-Maden İlişkisi ve Ergani Bakır Maden İşletmesi Üzerine 01-01-1970 03:00 Fazla Kitap Göz Çıkarmaz, Ama… 01-01-1970 03:00 Dil, “Zihnin Aynası”dan Çok Daha Fazlasıdır 01-01-1970 03:00 Hefaystos, Bir Mayıs ve Ergani İsminin Kökeni 01-01-1970 03:00 Bir Tatlı Yanılgı: “Görünüyorum O Halde Varım” 01-01-1970 03:00 Ağza Giren İnsanı Kirletmez Ağızdan Çıkan Kirletir 01-01-1970 03:00 Adnan Aral’ın Ardından… 01-01-1970 03:00 İşimiz Zor 01-01-1970 03:00 “Çiçekler Özgürlük Ortamında Nefeslerinin Kokusunu Yayar” 01-01-1970 03:00 3.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 2.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 1.NUH’UN ADAMI ENVER ATILGAN’IN ANISINA 01-01-1970 03:00