Kumar, Dostoyevski ve Babam

Müslüm Üzülmez

28-04-2021 11:15

Okuduğumuz bazı kitaplar bazen yazı yazma isteği uyandırır. Yıllar önce Dostoyevski’nin Kumarbaz(*) kitabını okumuştum. Eski klasikleri tekrar tekrar okuma huyum nedeniyle kitabı yeniden okudum. Bu yeni okumamda bazı yeni şeyler fark ettim.

 Dostoyevski günahkâr tabiatlı bir kumarbazdır. Avrupa’ya çıktığı seyahatlerinde kumar masalarından ender kalkar. “Kumara başladığında oyunun heyecanı başını döndürür”, tüm parasını kaybedene kadar oynar. Kumar için, “hamile karısının evlilik yüzüğünü, küpelerini ve paltosunu bile rehineciye” bırakır. Yayıncısından sürekli avans ister. Kumarda kaybettiklerini, “edebiyata dönüştürerek telafi etmeyi düşünür”. Yazı yazmak için sürekli oynar ve kumardan geriye kalan zamanlarında da durmadan yazar. Bir yazıcı (stenograf) kadın tutarak tam 29 günde Kumarbaz kitabını yazımını bitirir. Joseph Frank’ın Önsöz’de belirttiği gibi, “eser hem bir özeleştiri hem de bir savunmadır.” (s.35)

 Kumar eskimeyen bir sosyal olgudur. Tarih boyunca hep var olmuştur. Hain bir cazibesi vardır. Tutku bacayı sardığında iradeyi ipotek altına alır. Tuhaf duygular yaşatır. Sadece para kazanmak için oynanmıyor. “Zenginlik düşlerini kovalayanlar kadar zenginler de kumara meraklı… Ne yoksul ne zengin olan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin yaşamının bir döneminde tutkunu olduğu Avrupa’daki kumar salonlarının müdavimlerinin çoğu, ne yapacaklarını bilmedikleri kadar parası olan aristokrat ve zenginlerdi.” (Kumarbaz/Sonsöz/Gündüz Vassaf, s.227)

 Kumarbaz’ı bu okuyuşumda çoğu yerde her nedense Babam (Cuma Üzülmez/d.1931-ö.1992) aklıma geldi.

 Babam zeki ve hüner sahibi nevi şahsına münhasır biriydi. Taş ve duvar ustasıydı, yani sanatkârdı. Kur’an’ı hafızdı, hattatı, bazıları şeyh/şex bile derdi. Tadında içki içer, çok iyi de kumar oynardı. Bağcıydı, arıcıydı, kahveciydi ve yurt dışında çalışan işçiydi. Oyunlarda iyi bir halay başıydı ve güzel halay çekerdi. Ayrıca, “İnsanı aradım buldum âdemde/ Gülü arayan bulur gülistânda/ Â dost nerede? kandedır kande/ Nihayet buldum, candadır canda // Bu yollar ayrılır, hep şaha gider/ Yolu yürümekten ben bıktım meğer/ Kırklar yediler oldular rehber/ Nihayet buldum dostu, bendedir bende” dizeleri gibi Latin ve Arap harfleriyle güzel de şiirler yazardı. Tüm bunların yanında iyi bir insan ve iyi bir babaydı. O, 12 Eylül’le birlikte kardeşlerim ve benim gözaltına alınışlarımızda gözaltıları, tutuklanışlarımızda cezaevleri önünden, duruşmalarda ise mahkeme salonlarından ayrılmayan hakiki bir babaydı.

 Cumhuriyet okullarında okumamıştı. Çocukken, Ergani Ahurlar Köyü’nden Elê Bacı diye kadın bir hoca dedemin evinde gelip kalır. Abdullah Dedem (d.1915-ö.1979) ve Zelo Nenem (d.1907-ö.1996), Elê Bacı’nın her türlü bakımını, yiyeceğini içeceğini, üstünü başını temin edip ve biraz da para vererek, yani anlayacağınız tüm ihtiyaçlarını karşılayarak, bugünün ölçülerine göre özel öğretmen olarak tutarlar: Evde çocuklara okuma yazma öğretsin diye. Tabi bu okuma yazma, eski yazı dediğimiz Arap Alfabesi’ne göre. Bu eğitime yaklaşık on beşe yakın tanıdık ailelerin çocukları da katılır. Yani bir nevi mahalle okulu. Sabah, akşam ders verir. Bu üç sene böyle devam eder. Böylece babam Alfabe ve Kur’an okumayı öğrenir. Daha sonra, hiç tahsil görmemiş, her şeyi kendi gayretiyle öğrenen ve öğreten Müftüzadeler’den Emin (Yıldırım) Efendi’nin yanına gönderilir, özel ders almaya başlar. Okuma yeteneğini ve bilgisini geliştirir, dini bilgilere de vakıf olur. Ardından da Diyarbakır’a, Mislim (Müslim) Dayı’sının yanına gönderilir. Dayısından ve başka hocalardan dersler alır. (Benim ismimin Müslüm bırakılma nedeni, bu Mislim Dayı’ya duyulan sevgi ve saygıdandır) Kanımca, Mislim Dayı’sından sadece Kur’an ve dini bilgiler edinmez, aynı zamanda kumar oynama huyunu da edinir. Çünkü Mislim Dayı çok çok iyi bir kumarcıymış. Aile büyüklerimin anlatımlarına göre, Diyarbakır’dan kalkıp taa Halep ve Şam’a kumar oynamaya gidermiş. Hatta bir keresinde Halep’ten dönerken gece, Arap çöl eşkıyaları kendisini kovalar ve soymak isterler. O da kaçarak bir mezarlığa girer. Hemen bir mezarın toprağını eşeler, salı kaldırıp, ölüye: “Kadınsan bacımsın, erkeksen kardeşimsin. Beni bu gece yanına misafir olarak kabul et!” deyip sabaha kadar mezarın içinde saklanarak hayatını zor kurtarır.

 Yukarıda belirttiğim gibi, babam çok kumar oynardı. Kumar oynarken de tüm kumarbazlar gibi tüm düşüncesini tek bir noktada, bedelini ağır ödediği, oyun kâğıtları veya zarların üzerindeki o beklediği tılsımlı sayılara odaklardı. Öyle günler olurdu ki, üç gün üç gece kumar masasından kalkmazdı.

 Erasmus, 1511 yılında yazdığı Deliliğe Övgü adlı eserinde, kumarbazları deliler arasında sayıp saymama konusunda tereddüt eder. Kumarbazlar için aralarında bazen öyleleri görülür ki, bunlar zarların sesini işitince, kalplerinin attığını ve çarptığını duyarlar. Bazıları da, kazancın tatlı ümidiyle durmadan aldanarak talihlerinin gemisini gelip rastlantının tehlikeli kayasına çarptırır ve parçalarlar. Kuvvetten düşmüş ve hemen hemen kör ihtiyarların burunlarında gözlük hâlâ kumar oynadıklarını, hastalık yüzünden parmakları tutmayanlarında, bir kimseye para verip kendileri için zar attırdıklarını yazar. (Deliliğe Övgü, Kabalacı Yayınları, s. 94-95)

 Ünlü Rus yazarı Aleksandr Sergeyeviç Puşkin ise, Maça Kızı adlı öykü kitabında, “Maça Kızı gizemli bir uğursuzluğun belirtisidir,” diye yazar (Maça Kızı, Oda Yayınları, s. 5). Maça Kızı eğer “gizemli bir uğursuzluğun” belirtisi ise, kumar, uğursuzluktan da çok öte bir ocak söndürendir derim.

 Kumarcılar kahvelerde, kulüplerde, evlerde; nerede olurlarsa olsunlar kâğıtlarla, zarlarla, taşlarla kumar oynarlar. Hele Yılbaşıları… Geçmişte hiçbir eğlencesi olmayan insanlara kumar sanki kaçınılmazmış gibi sunulur ve özendirilirdi. Kahvehaneler ve bazı evler önceden hazırlanırdı. Polis baskınlarına karşı gerekli rüşvetler verilir, gizli/ emniyetli yerler temin edilir, erketeler/ gözcüler sağa sola dikilirdi. Kanımca, bugün de pek değişen bir şey yok! Sadece Ergani’de değil, Diyarbakır ve hatta tüm Türkiye’yi gözümüzün önüne getirdiğimizde; kahve veya cafelerin, lokallerin, kulüplerin, gazinoların çokluğu bile pek bir şeyin değişmediğini gösterir (Sanal bahis oyunları ve gazinoları da unutmayalım). Kahvelerde sabahtan akşama, akşamdan geceye kadar; bazı kahvelerde/ yerlerde ise geceden sabaha ve tekrar sabahtan akşama kadar… gece gündüz, hiç durmadan insanlar zarlı, taşlı, pullu, kağıtlı oyunlar oynayarak “oyalanırlar”.

 Mislim Dayısı Halep ve Şam’a kumar oynamaya giderse, yeğeninin Yılbaşılarında kahvelerde üç gün üç gece masadan kalkmadan zar atıp kumar oynaması çok mu? Kumar alışkanlığı negatif bir güçtür. Kumar hırsı insana her şeyi yaptırır. Kumarda, kumarcı ne eşini, ne çocuklarını, ne bağını ve bahçesini, ne parasını, ne de sağlığını düşünür. Kumarda, kumarcının gözü, aklı, fikri atılan zarlarda veya dağıtılan oyun kâğıtlarındadır.

 Dostoyevski kumar oynayacağı zaman sadece rulet oynardı, babam zar atardı. Dostoyevski sadece Avrupa’ya seyahate çıktığında kumar oynardı. Babam ise Avrupa’ya (Hollanda’ya) 1971’de çalışmaya gidince kumarı tümden bıraktı. Dostoyevski kumar için “hamile karısının evlilik yüzüğünü, küpelerini” bile rehineciye bırakmıştır, Babam da tek gayrimenkulü üzüm bağını. Dilim varmıyor babama kumarbaz demeye, ama alın teriyle çalışarak kazandığı paraların çoğunu kumara verdi. Dostoyevski, kumarda kaybettiklerini “edebiyata dönüştürerek”, babam ise çok daha fazla çalışarak çocuklarına sahip çıkarak gücü yettiğince tümünü okutarak telafi etmeye çalıştı. Her ikisi de kumar yüzünden çok acı çekti.

 Kumar deyip geçmemek lazım. İşin içinde hırs var, heves var, haz var, şansını deneme var, tutku var, alışkanlık var, kazanma arzusu var, zengin olma istemi var; devletler var, gizli örgütler var, siyasi oluşumlar var, finans örgütleri var, mafya var... Diyeceğim şu ki: Siz siz olun, kumardan uzak durun!

 (*)Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Kumarbaz, İletişim Yayınları, Çev. Ergin Altay, 6.Baskı.

DİĞER YAZILARI Sömürgecilik ve Shakespeare’in Fırtına’sı 01-01-1970 03:00 Rüya, Rüya Yorumlama, Rüyam 01-01-1970 03:00 Rüyam ve “Mühendislik Felsefesi” 01-01-1970 03:00 Kör Talih, Lâl Tarih ve İki Mesaj 01-01-1970 03:00 Tarih ve Beklenen Öcalan Çağrısı  01-01-1970 03:00 Hegel Niçin Dil Konusunda Leibniz’i Eleştirir? 01-01-1970 03:00 Herkes Kendi Hayatının Yükünü Taşır 01-01-1970 03:00 “Toplam Kalite ve Süreç Yönetimi”ne Dair 01-01-1970 03:00 “Jiyana Nîvkuştiyan” 01-01-1970 03:00 Beşir Doğan Yoldaşımın Anısına… 01-01-1970 03:00 Hoşot (Dicle) Anıları ve Önemli Bir Öneri 01-01-1970 03:00 “Felsefe ve Matematiğin Yoldaşlığı” Yazıma Gelen Yorumlar 01-01-1970 03:00 “Yaşam-Jiyan” Resim Sergisine Dair 01-01-1970 03:00 Güzel İnsan Kamil Sümbül’ün Ardından 01-01-1970 03:00 Hafız, İskân Azizoğlu ve Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Bir Çevirmen, Bir Kitap ve... 01-01-1970 03:00 Hafız, Nişo ve Kavalın Büyülü Gücü 01-01-1970 03:00 Eğitim Aykırı İnsanlar Yetiştirmeli 01-01-1970 03:00 Genç Bir Yazarımız: Neçirvan Bozkaplan 01-01-1970 03:00 HOROZLAR NEDEN ÖTÜYOR? 01-01-1970 03:00 Batman’dan Kızıl Bir Yıldız Kaydı 01-01-1970 03:00 Ses Evreninde Efsunlu Bir Rum Kızı: EFTALYA 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin...”(2) 01-01-1970 03:00 “Endişesiz Bir Ülke, Endişesiz Bir Dünya İçin…”(1) 01-01-1970 03:00 Dengbêj Gulo’nun Ardından Kılamlar Yetim Kaldı! 01-01-1970 03:00 Dengbêj Zifqarê Gulo’nun Ardından... 01-01-1970 03:00 4. Çermik Kitap Fuarı İzlenimlerim 01-01-1970 03:00 Bazı Şeyler Maalesef Unutulmuyor 01-01-1970 03:00 “Yok Sessizlikten Başka Sesimiz” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -3 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar -2 01-01-1970 03:00 “Devlet Aklı İnsan Merkezli Olmalı” 01-01-1970 03:00 “Yeraltı Edebiyatı”na Dair Aldığım Yazılar-1 01-01-1970 03:00 Öfkelilerin Öfkesi: “Yeraltı Edebiyatı” 01-01-1970 03:00 “Olası Bir Dicle Romanına Katkı” ve Hafız’ın Sözsüz Ezgileri 01-01-1970 03:00 Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur? 01-01-1970 03:00 Bilgisayarla tanışmam ve “kâinatın hâkimleri” 01-01-1970 03:00 Belalı Sevdalımız: MAKİNELER 01-01-1970 03:00 “Kara Yara”nın Romanı: Önce Kuşlar Öldü 01-01-1970 03:00 “Hafız Zülfo’nun Kavalı Ergani İstasyonunu İnletiyordu” 01-01-1970 03:00 Geçmişe Bir Yolculuk ve Bir Demet Şiir 01-01-1970 03:00 Recep Maraşlı’nın Kitabı: Pasolini’nin Filmi ve Diyarbakır 5 No’lu 01-01-1970 03:00 Teknolojik İşsizlik ve Gelecek Korkusu 01-01-1970 03:00 Ütopya, Distopya ve “Çalışılmayan Bir Dünya” Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri Üzerine 01-01-1970 03:00 Gül, Gulan, Anam 01-01-1970 03:00 Bir Fotoğraf Bazen Çok Şey Anlatır 01-01-1970 03:00 Fersûde [فرسوده]/ Erganili Mesud [ارغنيلى مسعود] 01-01-1970 03:00 Demokratik Tartışma Kültürü Üzerine 01-01-1970 03:00 Ukrayna-Rusya Savaşından Çıkardığım Bir Sonuç 01-01-1970 03:00 Kötülük ve Pislikler Çoğunlukla Kutsallık Adına Yapılır 01-01-1970 03:00 Tez ve Antitez Değiştiyse, Sentez de Değişmek Zorundadır 01-01-1970 03:00 Strateji, Gelecek, Kavramsal Tohumlar 01-01-1970 03:00 “Büyük Dönüşüm”, Korona, Geleceğimiz 01-01-1970 03:00 Elbet Gün Ağarır Anne(1) 01-01-1970 03:00 Cemal Süreya’nın Kanayan Yarası 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 “Bêje çiyayêreş, ceylanı nasıl yem ettin kurda” 01-01-1970 03:00 Düşünmenin Düşünülmesi 01-01-1970 03:00 Kardeşime Gece Gelen Şiir 01-01-1970 03:00 Brzezinski’nin Ölümünün Hatırlattıkları 01-01-1970 03:00 Arzu Hayatın Kayıtsızlık Ölümün Belirtisidir 01-01-1970 03:00 Erganililer Kültür ve Dayanışma Derneği’nin Kongresinden İzlenimler 01-01-1970 03:00 Bedros Dağlıyan ve Dengbêjin Gölgesinde Taş Meselleri 01-01-1970 03:00 ÇERMİK HALKINA SAYGI İLE DUYURULUR, 01-01-1970 03:00 Kapitalizmin Mutasyonu, Yenilgimiz ve Yeniden Düşünmek 01-01-1970 03:00 Çaresizliğin Sessiz Çığlığı 01-01-1970 03:00 Sıradan Küçük İnsanlar… 01-01-1970 03:00 TÖS İle İlgili Arşivimde Bulunan Bir Fotoğraf 01-01-1970 03:00 Ergani’deki “Taş Mektep” ve Diyarbekir Eğitim Tarihi 01-01-1970 03:00 Bir İstihbaratçının Kaleminden Mezopotamya’nın İşgali 01-01-1970 03:00 Duygularım, Petersburg ve Dostoyevski’nin Acısı 01-01-1970 03:00 Çermik Dağlarında Gezer Bir Devrimci 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 MUSTAFA SUPHİ Karanlıktan Aydınlığa 01-01-1970 03:00 Mavi Çarşaflar Altında Saklanan Acılar 01-01-1970 03:00 Yanlış Hesap Davos’tan Döndü Gibi 01-01-1970 03:00 Dicle İlk Öğretmen Okulu İle İlgili Aldığım Bir Yazı 01-01-1970 03:00 Dostum Misbah Hicri’nin ardından… 01-01-1970 03:00 Şiir Okuyan Garip Bir Adam 01-01-1970 03:00 Dönemin Marazi Belirtileri 01-01-1970 03:00 Hiçbir Şey Gerçekler Kadar Acı Değildir 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (II) 01-01-1970 03:00 Bölünme ve “Bölünmenin Acısı” (I) 01-01-1970 03:00 Evlerde Yapılan Rakılara Rakı Diyebilir miyiz? 01-01-1970 03:00 Bir Kitap ve Bir Mekân: GÖBEKLİ TEPE 01-01-1970 03:00 Bilimin Seyri, Paradigmalar ve COVID-19 01-01-1970 03:00 'Sosyal Mesafe' mi, 'Fiziksel Mesafe' mi? 01-01-1970 03:00 Kara Bulutlar Tepemizde Dolanıyor 01-01-1970 03:00 Kahveler Tek Başına İçildiği İçin Tadı Yok 01-01-1970 03:00 Şairimiz Vecdi Subaşı’yı Yitirdik 01-01-1970 03:00 Kavalından Çıkan Sesle Bütünleşen Kavalcı:HAFIZ ZÜLFİ YOKUŞ(1) 01-01-1970 03:00 Kavalcı Hafız Zülfi Yokuş’la İlgili Bir Düzeltme 01-01-1970 03:00 Harika Bir İnsan Hakkında Harika Bir Kitap: Karanlıktaki IşıkYILMAZ GÜNEY 01-01-1970 03:00 Çiçek Kar Altında Yeşerir 01-01-1970 03:00 Şampanya İçerek Yaşamdan Ölüme Geçen Ölümsüz:Anton Çehov 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Bülbülün Kanıdır Güle Rengini Veren 01-01-1970 03:00 Gömülü Şamdan ve Satranç 01-01-1970 03:00 “Savaş ve Amerikan Ekonomisi” 01-01-1970 03:00 Önce Beyazken Sonra Neden Kırmızı Oldu Gül? 01-01-1970 03:00 İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932) 01-01-1970 03:00 Bilimkurgu Sadece Bilimkurgu Değildir 01-01-1970 03:00 İyi Kötü, Güzel Çirkin… 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (II) 01-01-1970 03:00 Akıllı Teknolojik Cihazlarla Birlikteliğimiz? (I) 01-01-1970 03:00 Ben Sevgili Dayımı Türkiye Önemli Bir Değerini Yitirdi 01-01-1970 03:00 Bahar, Gül ve Bir Mayıs 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-2 01-01-1970 03:00 Her Dönemin Kendine Göre Bir Parmak İzi Olur-1 01-01-1970 03:00 Akıllı Makinelere Hapsedilmiş Bir Gelecek 01-01-1970 03:00 Yapay Zekâya Kai-Fu Lee’nın Yaklaşımı-2 01-01-1970 03:00 Yapay ZekâyaKai-FuLee’nın Yaklaşımı-1 01-01-1970 03:00 Mezopotamya ve Coğrafya Kaderdir Kitabı 01-01-1970 03:00 Amerikan Soğanı ve Soğanın Marifetleri 01-01-1970 03:00 İki Dosttan İki Kitap – Müslüm Üzülmez 01-01-1970 03:00 Bazı şeyleri unutmamak için yazmak Lazım 01-01-1970 03:00 “İdama Yürüyen Adam” 01-01-1970 03:00 “Arkamdan kimse ağlamasın” 01-01-1970 03:00 Karanlıkta Ne Çiçek Açar Ne Düşünce Filizlenir 01-01-1970 03:00 Tarım ve Uygarlığın Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Dünyada Madenciliğin İlk Başlangıç Noktası 01-01-1970 03:00 Ergani-Maden İlişkisi ve Ergani Bakır Maden İşletmesi Üzerine 01-01-1970 03:00 Fazla Kitap Göz Çıkarmaz, Ama… 01-01-1970 03:00 Dil, “Zihnin Aynası”dan Çok Daha Fazlasıdır 01-01-1970 03:00 Hefaystos, Bir Mayıs ve Ergani İsminin Kökeni 01-01-1970 03:00 Bir Tatlı Yanılgı: “Görünüyorum O Halde Varım” 01-01-1970 03:00 Ağza Giren İnsanı Kirletmez Ağızdan Çıkan Kirletir 01-01-1970 03:00 Adnan Aral’ın Ardından… 01-01-1970 03:00 İşimiz Zor 01-01-1970 03:00 “Çiçekler Özgürlük Ortamında Nefeslerinin Kokusunu Yayar” 01-01-1970 03:00 3.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 2.Nuh’un Adamı Enver Atılgan’ın Anısına 01-01-1970 03:00 1.NUH’UN ADAMI ENVER ATILGAN’IN ANISINA 01-01-1970 03:00