Türkiye, siyaset tarihinde derin kutuplaşmaların ve farklı ideolojilerin aynı masada buluşamadığı zorlu bir süreci yaşamaktadır.
Bir yanda iktidar bloğu olan AK Parti ve MHP'nin politikaları, diğer yanda muhalefetin ana temsilcisi CHP’nin eleştirileri arasında şekillenen bir siyasi iklim var.
Bu karmaşık tabloda “kayyum” uygulamaları, demokrasi ve barış tartışmalarının merkezine oturuyor.
Kayyum Politikası ve Demokratik Meşruiyet
Kayyum uygulamaları, özellikle DEM’li belediyelerde sıkça gündeme geldi. İktidar, bu adımı terörle mücadele gerekçesiyle savunurken, muhalefet ve sivil toplum örgütleri bu durumu yerel yönetim iradesine müdahale olarak görüyor. Kayyum meselesi, halkın demokratik temsil hakkının korunması ile ulusal güvenlik kaygıları arasında sıkışmış bir sorundur. Ancak, bu uygulamaların devamı, kutuplaşmayı artırmaktan başka bir sonuca ulaşamıyor.
Barış Sürecine Yeniden Bakmak
Türkiye, geçmişte barış süreci adı altında önemli bir adım atmış ancak bu süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Günümüzde ise barış kelimesi bile siyasette karşıtlıkla anılıyor. Oysa barış, sadece bir coğrafi mesele değil; toplumun tüm kesimlerini kapsayan, herkesin eşit haklara sahip olduğu bir düzenin inşasıdır. Bunun için:
1. Diyalog Kanalları Açılmalı: İktidar ve muhalefet, halkın talep ettiği konularda ortak bir zemin bulmalıdır.
2. Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Kayyum yerine şeffaf ve denetlenebilir yerel yönetim modelleri oluşturulmalıdır.
3. Ortak Barış Vizyonu: Siyasi partiler, ideolojik ayrılıkları bir kenara bırakarak toplumsal barışın sağlanmasına yönelik bir “ulusal mutabakat” çerçevesi oluşturmalıdır.
CHP ve Muhalefetin Rolü
CHP’nin, hem iktidarın politikalarını eleştirirken hem de çözüm önerileriyle ortaya çıkması gerekiyor. Kutuplaştırıcı değil, birleştirici bir siyaset anlayışı benimsemek, sadece CHP için değil tüm muhalefet partileri için hayati bir önem taşıyor.
Sonuç: Ortak Akıl ve Uzlaşı
Türkiye'nin barış ve demokrasi yolunda ilerlemesi için partizan siyaset anlayışından uzaklaşıp, tüm kesimlerin ortak çıkarlarını gözeten bir politika benimsemesi şarttır. Bu noktada liderlere, toplumun farklı kesimlerine kulak vererek çözüm odaklı adımlar atma görevi düşüyor. Siyaset, bir mücadele alanı değil, halkın refahını ve huzurunu sağlama aracı olmalıdır.