Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti kemalist ideoloji ile kurulmuş bir devlettir. Türkiye'nin işgali nedeniyle anti-emperyalist güçler ortaya çıktı. Bu güçler bölgesel olarak etkinlik gösterseler de ortak amaçları emperyalist işgali ortadan kaldırmak oldu. Bu özelliğiyle Kurtuluş Savaşı başladı. Mustafa Kemal de bazı Osmanlı kurumlarından yararlanarak de bu hareketi kontrol altına alıp, ona öncülük yaptı. Kürtler de bu savaşın içinde yer aldı. Savaş geliştikçe ulusal güçler inisiyatifi kaybetti. Bir çok anti-emperyalist grup, savaşın gittiği yönü fark ederek Anadolunun her yerinde isyanlar başlattı. (Tabi bu isyanların tümü vatan hainliği olarak tanımlandı.) Çünkü savaş, emperyalist ülkelerin istekleri doğrultuya yönelmişti. 

   Cumhuriyetin ilanından sonra da Kürtleri inkar eden bir devlet kuruldu. Bundan sonra da yok etmek için sıra Kürtlere geldi. Sadece Kürtler değil tabi. Ülkedeki tüm etnik topluluklar yok sayılarak, hepsine birlikte bşr de Türk denildi.

   Bu gelişmelerle birlikte ilk siyasi parti olan CHP de yine Mustafa Kemal tarafından kuruldu. 

   CHP Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş ideolojisine uygun politikalarla Kürt inkarını sürdürdü. Tabanını bugün de birleştiren temel amaç Kürt ve Kürdistan karşıtlığıdır. Hatta Kürt siyasi çevreleri haklı olarak bu gelişmeler ışığında kendilerine en çok zarar verebilecek siyasi güç olarak CHP'yi görmektedir. Bir düzeltme yaparak buna Kürt halkının genelini de katabilirim. 

   Süreç içinde CHP parti olarak düşmanca bir tutum alma çizgisinden uzaklaşsa da tabanı hala Kürt karşıtlığı konumundadır. Hatta bu taban, ırkçı, faşist kesimlerden daha çok Kürdistan kurulacak endişesi içinde gittikçe saldırganlaşmaya başlıyorlar. Bu korku ve endişe demokratlıktan bile onları uzaklaştırıyor.

   Parti olarak CHP'ye baktığımız zaman tabanından ileride gibi görünse de tabanının tepkilerinden rahatsız olmayan bir davranış içinde olması, onun da aslında değişmeye niyetli olmadığını gösteriyor. Ancak Kürtlerin ağır bedellerle elde ettikleri konum gereği, CHP açık bir şekilde Kürt karşıtı bir politika da artık sürdüremiyor. 

   Kürtleri kabul etmek zorunda kalsa da Kürt sorununu ve çözümünü bir politika haline getir(e)miyor. Sadece Kürtlerle, seçimler nedeniyle pragmatik bir tavır içinde işbirliğinin peşine düşüyor.  

   Kürtleri kabul ediyor ama tabanına kabul ettirmeyi denemiyor. Seçimlerde işbirliği yaparken tabana politika değişikliğini anlatacağı yerde onları geçici olarak susturuyor. Bu tam bir tutarsızlıktır. 

   Seçimler geçicidir, Kürtler ise kalıcıdır. Bu nedenle CHP'nin Kürt sorunu ile ilgili taktiksel değil, stratejik politikalar geliştirmesi gerekir. 

   Seçimlerin de açıkça defalarca gösterdiği gibi Kürtler 'den gittikçe koptular. Hatta Kürtlerin önemli bir kesim MHP ile bile işbirliği yapmaya sıcak bakarken, CHP için aynı şeyi düşünmüyor. Çünkü MHP bile bu konuda bir çizgiye geldi.

   CHP kendisine sosyal demokrat diyor. Sosyal demokratlar tüm dünyada ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi hakkını ilke olarak benimsemiş bir harekettir. Türkiye'de de bu böyle olmalıdır. İşbirliği yaptığı bu kesimi görmezden gelmek, onlar için herhangi bir politika geliştirmemek ancak gericilik ve faşizanlık olarak tanımlanır. 

   CHP bütün bu gelişmeleri dikkate alarak güncelliği olan bir politika geliştirmeli.

   Bunu yapmak zorundadır. Çünkü artuk ne Birinci Dünya Savaşı sonrası koşullar var ne de Kürtler artık eski Kürtlerdir.  

   Şunu da belirteyim ki CHP 'den değişim beklemek Kürtlerin ihtiyacından kaynaklanmıyor. Onlar kendi sorunlarını çözebilecek güçtedir. 

   Kürt sorunu tüm partilerin sorunudur; bir devlet sorunudur.

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Ruhanews Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.