İstanbul, yine diken üstündeydi. Bugün yaşanan deprem, sadece şehirde değil, tüm Türkiye’de yürekleri ağıza getirdi. Saniyeler süren bir sarsıntı, uzun süren bir kaygıyı tetikledi. Ne yazık ki bu, ne ilk ne de son olacak. Ama asıl mesele şu: Bu korkular sadece o an mı hissedilecek, yoksa gerçekten bir ders mi çıkarılacak?
Her sarsıntı sonrası aynı döngü başlıyor. Yetkililer açıklama yapıyor, muhalefet tepki gösteriyor, uzmanlar uyarıyor, vatandaşlar hatırlıyor. Sonra zaman geçiyor, gündem değişiyor ve biz tekrar unutuyoruz. Oysa unutmamamız gereken bir gerçek var: İstanbul bir deprem şehri. Türkiye bir deprem ülkesi. Ve bizim depreme karşı reflekslerimizin anlık değil, sistematik olması gerekiyor.
Binalarımız, altyapımız, özellikle de iletişim ve ulaşım hatlarımız bu gerçekliğe göre şekillenmeli. Yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar herkesin sorumluluğu var. Sadece afet anı değil, afet öncesi hazırlık da meclis gündeminin kalıcı başlığı olmalı. Her karar, "Bu depreme dayanıklı mı?" sorusuyla tartılmalı.
İletişim altyapıları çöktüğünde insanlar sevdiklerine ulaşamıyor. Bina yıkıldığında hayatlar son buluyor. Ve her yeni depremde, eski ihmallerin bedeli yeniden ödeniyor.
Bu yüzden bir kez daha hatırlatmak gerek: Deprem değil, ihmal öldürür. Bu ülkenin gündemi ister ekonomi olsun, ister siyaset; deprem gerçeği asla ikinci plana atılmamalı. Bugün korktuk, evet. Ama yarın unutursak, sadece korkak değil, ihmalkâr da oluruz.