İnsan,insan olalı yaşamı boyunca hep sorgulandığı hesaba çekildiği,eleştirildiği ve zaman zamanda özeleştiri verdiği alanların başında neden akıllı davranmadığı yada neden vicdani sorumluluğunu yerine getirmediği konusunda hep sorgulanır olmuştur.İnsan yaptığı işi ne kadar akıllıca yaptığını yada her hangi bir davranışında ne kadar vicdani davrandığı konusunda hep hesaba çekilmiştir.Akıl insanın yaşamında yaptığı her şeyi ne kadar doğru yada ne kadar yanlış yada ne kadar hatalı yada ne kadar hatasız yaptığı konusunda kendi bilinç araçlarını kullanma sanatıdır denilebilir.Vicdan ise yaptığı işin ne kadar Ahlaki yada yaptığı işte kendini ne kadar sorgulayıp hesaba çekebilmesi bunun doğru mu yanlış mı yanlışsa hesabını vermeyi kendine bir sorumluluk yüklemesi hem hesap vermeyi hem de hesap sormayı esas alan bir yaklaşım sahibi olmayı bilmektir.Mesela bir işi yaparken ne kadar vicdani yada adil yaptığı konusunda taşıdığı ahlaki sorumluluk nedir bunu ölçüp biçmesini bilmektir.
İşte günlük yaşamımızda her zaman Akıl ve Vicdan karşımıza çıkmaktadır.Bir insan yanlış yaptığında halk deyimi ile "sende hiç mi akıl yoktu" denilir.Yine bir insan acımasızca
her hangi bir davranışta bulunduğunda "sende hiç mi vicdan yoktu" denilir bütün bunlar bizi bir sorumluluğa davet etmek doğru ve yanlışı bir birinden ayırmak ve yapılan her işte sorumlu ve ahlaklı davranmak her hangi bir işi yaparken başkasına haksızlık yapmamak başkasının hakkını yememek hiç kimseye karşı hukuksuzluk yapmamak kendi hakkımızı koruduğumuz kadar başkasının hakkını da korumak bütün bunlar vicdani sorumluluk gereğidir.
Bu nedenle Akıl ve Vicdan arasında doğru bağlantı kurmak ve bunu yaşamımızda uygulamak hem insan olarak hem de toplumun gelişimi ve dönüşümü için gerekli olan bir yaklaşım biçimidir.Akıl ve Vicdanımızı en doğru şekilde değerlendirdiğimizde toplumsal sorumluluğumuzu da yerine getirmiş sayılırız.Aksi halde toplumsal değerleri erozyona uğratan toplumda adalet duygusunu zedeleyen o kadar vicdansızlık var ki insanlar bunun karşısında çaresiz kaldıkça farklı tercihlere yönelerek çözüm ararken bu durum toplumsal vicdanı yaralar hale gelmektedir.Ve toplum bu çaresizlikler karşısında dayanışma duygusunu kaybetmektedir.Tabi bütün bunların yaşanmasına sebep olan toplumda yaşanan alt üst oluşlar bunalım ve krizlerin yarattığı çürüme toplumsal değerlerin yok oluşu ve saldırı altında olması
Toplumsal bağları yok etmekte insanların umutsuz hale gelmesi başkasının acısı yada umutsuzluğu karşısında kayıtsız kalmasına neden olmaktadır Öyle ise toplum yeniden nasıl toparlanır yeniden dayanışma duygularını nasıl yaratır.Çaresizliğini,ve umutsuzluğunu yeniden nasıl inşa eder.Bunları doğru değerlendirdiğinde aslında yolunu da bulmuş sayılır.
Toplum ne zaman ki asıl değerlerini tahrip eden onu çürütüp kendisine karşı saldırıya uğramasına sebep olan nedenleri bulduğunda aslında çareyi de bulmuş demektir.Toplumun kendini koruma değerleri başta vicdanı yaklaşım ve akıllı tutumdur.Toplumu umutsuzluktan ve çaresizlikten kurtaracak yegane yol ve yöntem budur.Yani Akıl ve Vicdana sarılmaktır.akıl ve vicdan olmadan toplum geleceğini oluşturamaz